Türkiye
SURİYE’Yİ BUGÜNLERE GETİREN ENERJİ II

SURİYE’Yİ BUGÜNLERE GETİREN ENERJİ II: Nafeez Ahmed’in Yazısı
Giriş
Suriye’de yaşanan savaşın özünde enerji meselesi olduğu önceki makalemde anlatıldı. AB, petrol ve doğal gaz talebini arz eden Rusya’ya alternatif rotalar arıyordu. İsrail dışında komşularıyla “sıfır sorun” yaşayan Esad yönetiminin önüne, “evet” diyemeyeceği ve Amerika destekli Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi konmuş, Esad da “hayır” diyemeyeceği ve Rusya destekli İran-Irak-Suriye+Lübnan hattından yana karar almıştı. Ne olduysa ondan sonra olmuş, geriden yöne(l)tmeci Obama ve AB Esad’a karşı Sünni kartını kullanmıştı. Suriye halkı devletinden ve ordusundan yana tavır alırken Rusya ve Çin de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde NATO müdahelesini veto etmişti. Ortaya çıkan tabloda Kürtler, IŞİD ve mülteci krizi de mevcut. Mülteci krizinde batının ikiyüzlülüğü ise baştan sona ayrı bir konu…
Aşağıda yaptığım çeviri 1 Aralık 2015’te Nafeez Ahmed tarafından yazılan makalenin çevirisidir.
BATILI FİRMALAR SURİYE’NİN PETROL VE DOĞAL GAZ “HUDUTLARINI” NAKİTE ÇEVİRMEYE ODAKLANDI

ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Suriye’deki Ömer petrol yataklarına saldırı düzenlerken.
Amerikan, İngiliz, Fransız, İsrailli ve diğer enerji çıkar grupları Irak ve Suriye’de IŞİD’i çökertmeye yönelik -hatta Esad rejimine karşı düzenlenmesi de muhtemel- askerî operasyonlardan belki de en kârlı çıkan taraf olacaklar.
Arap Baharı’nın tırmanışa geçtiği sıralarda, İngiliz Muhafazakar Parti hükümetiyle bağlantıları olan Fransız devlet destekli ve küresel boyutlu petrol hizmetleri şirketinin yaptığı bir araştırma yayınlanmıştı. Araştırma, üstüne basa basa Suriye karasularındaki “hidrokarbon potansiyelinin” önemine işaret ediyordu.
2011’de yapılmış olan bu araştırma, petrol sanayi dergisi GeoArabia’da basıldı. GeoArabia dergisi, menşeği Bahreynli GulfPetrolLink adlı danışmanlık firması tarafından yayınlanıyor. GulfPetrolLink firmasının sponsorluğunu da dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Chevron, ExxonMobil, Saudi Aramco, Shell, Total, ve BP yapıyor. GeoArabia’nın içeriği herkese açık değil. Aboneliği kısıtlı. Yalnızca çokuluslu enerji şirketlerine, sponsor firmalara, ilgili kurumlara ve bazı üniversitelere dağıtılıyor.
CGGVeritas adlı Fransız enerji şirketinde çalışan üst düzey jeolog Steven A. Bowman tarafından kaleme alınan rapor, Suriye karasularında ‘Levanten, Kıbrıs ve Lazkiye’ olmak üzere, üç tortu havzasının varlığını teşhis ediyor. Raporda, hem Suriye’nin karasularında hem de kıyıya paralel sularda bulunan bu havzalarda, çok sayıda petrol ve doğal gaz işlemeye hazır sahanın var olduğunu kanıtlayan bulgulara vurgu yapılıyor. “Sismik (depremsel) gözlemlerden Kat’i Hidrokarbon Göstergeleri (KHGler) ve uydu görüntülerinden de petrol sızmaları saptandı,” deniyor.
FRANSA’NIN ESAD SURİYESİ İLE GİZLİ İLİŞKİSİ
İç kargaşa Suriye’yi yurt çapında etkisi altına aldığı sıralarda CGGVeritas, Suriye Petrol ve Mineral Kaynaklar Bakanlığı’ndan ihale aldı.
Bu Fransız şirketi dünyanın en büyük sismik araştırmacılarından biri. Fransa devletince desteklenen ve devletin şirket içinde oy hakkı %18 olan CGGVeritas, 2005’te Suriye karasularındaki kaynakların sismik verilerini elde etti ve o zamandan beri Suriye adına jeofizikî ve jeolojik veri kütüklerine ulaşımın ana noktası oldu. CGGVeritas 2011’de Suriye ile özel bir sözleşme yaptı. Sözleşmeye göre şirket, o yıl düzenlenecek Suriye Uluslararası Karasuları İhâle Toplantısı’na katılan firmalara, Suriye’nin Akdeniz karasuyundaki üç öbekte petrol ve doğal gaz arama-çıkarma işinde teknik desteği sağlayacaktı.
Bowman şöyle yazıyordu: “Güney Levanten havzasında seri miktarda trilyonlarca kübik fit gaz bulunması, doğu Akdeniz’de arama faaliyetlerini arttırdı. Suriye, Lübnan ve Kıbrıs karasuları için ruhsat alım toplantılarının 2011 yılı içinde yapılacağı duyuruldu. Bu bölgelerin gaz bulunmuş yerlerle ciddi jeolojik benzerliklere sahip olduğu tahmin ediliyor. Suriye karasuları hakikaten bir keşif alanıydı. Çok sayıda düz alan keşfedildi. Eğer çıkan sonuçlar gerçekten doğruysa, verilerin çapı ve hacim ölçümleri düşünüldüğünde, milyarlarca varillik/trilyonlarca kübik fitlik sondaj noktaları olacak.”
Bowman aynı zamanda CGGVeritas’ın Libya’da topladığı verilerin sonuçlarını değerlendirme işiyle de uğraşıyor.
2011’de GeoArabia’ın çalışmalarından elde edilen ve Suriye karasularını gösteren harita.
Figür 2: CGGVeritas’ın çok müşterili veritabanından 2005’te elde ettiği 2 boyutlu sismik veriyorumu. Beyazla gösterilen iki çizgi yeniden değerlendirilmiştir. Su derinliği kilometreyle gösterilmektedir.
BATILI ENERJİ BÜYÜKLERİ ESAD’A KUR YAPIYOR
CGGVeritas İngiltere’den de Kuzey Denizi’nde araştırma yapmak için izin belgesi almıştı. Bowman, Kuzey Denizi ile ilgili olarak şirketin uzun yıllar ruhsat alım toplantılarını koordine etmekle görevliydi.
Amerikan İçişleri Bakanlığı 2012’de Amerika Jeolojik Mineral Araştırmalar Yıllığı yayınladı. Yıllıkta kamu mülkiyetindeki Suriye Petrol’ün, yan kuruluşlar aracılığıyla birlikte çalıştığı uluslararası petrol şirketleri sıralanıyor. Bu şirketlerden bazıları Chinese National Petroleum Co. -CNPC (Çin Milli Petrol Şirketi), Gulfsand Petroleum (İngiliz), Petrol ve Doğal Gaz Kaynakları Şirketi (Hindistan), Royal Dutch Shell (İngiliz), Total SA (Fransız).
İki yıl evvelindeyse Suriye Petrol Bakanlığı’nın yürüttüğü 7. Suriye Uluslararası Petrol & Gaz Fuarı Şam’da düzenlenmişti. Sponsorluğunu CNPC, Shell ve Total’in yaptığı fuara yüzden fazla uluslararası firma temsilcisi katıldı. Bunların %40’ı Avrupalı firmalardı.
Fuarın organizatörü Allied Expo, Suriye Petrol Bakanlığı adına 2010 tarihli bir taslak hazırladı. Taslak, İngiliz şirketi Shell’in Suriye’nin doğal gaz üretimi için Esad rejimiyle çalışmaya ne kadar hevesli olduğunu gözler önüne seriyor: “Petrol Bakanlığı ile imzalanan anlaşmanın ardından Shell, Suriye’nin doğal gaz sektörü için dev bir plan tasarlayacak. Yapılan anlaşma, Suriye’nin henüz keşfedilmemiş doğal gaz potansiyeline, yukarı-akış gaz üretim, transmisyon (iletim) ve dağıtım şebekeleri üzerine kapsamlı değerlendirmeler içeriyor,” deniyor slaytlı konferansta ve 2012’de yeniden bir fuar düzenlenmesi teşvik edilmeye çalışılıyor.
2010 Suriye Petrol Bakanlığı sunumundan bir slayt
Doğal Gaz Sanayine Genel Bakış
- Doğal Gaz üretimi 2007’de günde 18 milyon metrekübe ulaştı. Bunun %87’si elektrik santrallerinde, %13’ü de büyük sanayi tesislerinde kullanıldı.
- Devlet daha fazla ham petrolü ihracata ayırmak için termik santralleri ve ağır sanayileri petrol kullanımından gaz hammadde kullanımına geçirmeyi amaçlıyor.
- Petrol Bakanlığı ile imzalanan anlaşmanın ardından Shell, Suriye’nin doğal gaz sektörü için dev bir plan tasarlayacak. Yapılan anlaşma, Suriye’nin henüz keşfedilmemiş doğal gaz potansiyeline, yukarı-akış gaz üretim, transmisyon (iletim) ve dağıtım şebekeleri üzerine kapsamlı değerlendirmeler içeriyor.
2010 yılı boyunca Shell temsilcileri İngiliz hükümet yetkilileriyle defalarca görüşme yaptılar. Temmuz ayında Shell yetkilileri Başbakan David Cameron’la [Kemrın] “iş görüşmeleri” için, Dışişleri Bakanı David Howell ve Enerji ve İklim Değişimi Bakanı Charles Hendry ile “uluslararası enerji meseleleri” konuşmak için bir araya geldiler.
2010 Suriye Petrol Bakanlığı sunumundan bir slayt
- Kanıtlanmış jeolojik petrol kaynakları tahminen 25.3 milyar varil.
- Ana bölge: ülkenin orta ve güneydoğusu.
- Ülke topraklarının yaklaşık %40’ı Suriye Petrol tarafından işletiliyor.
- Arta kalan yerlerde ihale verilmiş başlıca şirketler:
– Shell: 2007’de günde 132,000 varil Suriye Petrol’le ortaklıkla (El Fırat Petrol).
– Total: 2007’de günde 26,000 varil (Deyr-i Zor Petrol’le ortaklıkla).
- Arama faaliyetleri son 5 yılda arttı Kanada, Çin, Hindistan, Hırvatistan ve Rusya’dan şirketlerin katılımıyla. 2006’da Shell’e, 14,000 kilometre kareyi içeren iki arama imtiyazı daha verildi.
Daha sonraları farklı bakanlıklarla yapılan ve çoğu zaman aralarında üst düzey yetkililerin bulunduğu bu görüşmeler, Haziran 2010 hariç her ay devam etti. Bu görüşmeler arasında Katar’la ilgili “enerji meseleleri” üzerine Başbakan’ın Milli Güvenlik Danışmanı Peter Ricketts, Ticaret Bakanı Vince Cable, bazı Enerji bakanları, Başbakan Cameron ve Maliye Bakanı George Osborne ile yapılan uzun toplantılar yer alıyor.
Gizliliği kaldırılmış İngiliz devlet tutanakları, 2003’te Irak’ın işgaline doğru BP ve Shell’in üst düzey hükümet yetkilileriyle savaş sonrasında İngiliz enerji şirketlerinin Irak’taki geleceğini garanti altına almak için bir araya geldiğini gösteriyor. Ticaret Bakanı Baroness Symons ile İngiliz petrol şirketleri arasındaki görüşme tutanakları şunu ortaya çıkardı ki, İngiltere’nin petrol için savaşa girdiği fikrine dayanan ‘petrol komplosu teorisi’ hükümet yetkililerince açıkça reddedilirken, gizli oturumlarda “eğer İngiltere diplomatik kriz boyunca Amerika’nın en göze çarpan destekçisi olmuş ise, Irak’tan eli boş dönmeyi İngiliz şirketlerine izah etmenin zor olacağı” kanaatine varılmıştı.
2010 Suriye Petrol Bakanlığı sunumundan bir slayt
2011’deki protestolardan sonra, üstelik Esad’ın göstericileri ezdiği sırada [yazarın kendi görüşü -Ş.Y.] Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, askerî operasyon ihtimaline kırmızı ışık yakmış ve Esad’ın reformist olduğunda ısrar etmişti. Esad da kendisine yeşil ışık yakıldığını düşünerek muhalefete karşı baskıyı arttırmıştı. Şiddet tırmanıp Esad rejiminin sallantıda olduğu kesinleşince Batılı ülkeler Esad’dan uzaklaşmaya başladılar. İç savaşın patlak vermesiyle de Shell ve diğer petrol şirketlerinin Suriye karasularına girme planları beklenmedik bir şekilde iptal olmuş oldu.
AKDENİZ PETROL VE GAZINI KORUMAK ADINA ASKERÎ OPERASYON
Suriye’de âniden çıkan kriz, doğu Akdeniz’deki zengin enerji kaynaklarını bulma-çıkarma faaliyetlerini sabote etti. Aralık 2014’te Amerikan ordusuna ait Stratejik Bilimler Enstitüsü’nde yayınlanan bir rapor açıkça gösteriyor ki, Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını sona erdirmek ve İsrail’in enerji bağımsızlığını arttırmak için Amerikan, İngiliz ve Körfez Arap ülkelerinin savunma stratejistleri Akdeniz’i bir fırsat olarak görmüşler.
Rapor, buna paralel olarak askerî operasyon ihtimalinin göz önünde bulundurulduğunu da ortaya koyuyor. Suriye’nin karasularındaki henüz çıkarılmamış doğal gaz yatakları aynı zamanda İsrail, Mısır, Lübnan, Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye’nin de kıta sahanlığına giriyor -ki her biri birbirine rakip ülkeler. Tahminlere göre 1.7 milyar varil petrol ve 122 trilyon kübik fitlik doğal gaz var ve bu bile hidrokarbon hacminin sadece üçte birini oluşturuyor olabilir.
Birleşik Arap Emirlikleri Savunma Bakanlığında danışman olarak görev yapan ve İngiltere Savunma Bakanlığı bünyesinde Yüksek Araştırma ve Değerlendirme Grubu’nun eski direktörü Muhammed el-Katîri’nin raporu, savaş sonrası dönemin enerji kaynağı araştırmalarına yeni bir boyut kazandıracağını söylüyor. “Suriye’deki çatışma çözümlendiğinde, karasularındaki üretim -eldeki veriler doğrultusunda- yüksek miktarda olacak. Siyasi ortam elverişli olur olmaz, potansiyel petrol ve doğal gaz kaynakları sorun yaşanmadan çıkarılabilecek” diyor.
Stratejik Bilimler Enstitüsü’nün raporuna göre, olası Amerikan askerî operasyonu doğu Akdeniz’deki gerginliği ve ihtilafları kontrol etmede can alıcı rol oynayacaktır, özellikle de ‘Suriye’de fiilen iç savaş çıkacağı’ beklentisi üzerinden bakılırsa. “Amerikan diplomatik ve askerî desteği doğu Akdeniz’in karmaşık jeopolitik ortamında kilit bir role sahiptir. Bu rolün önemi, söz konusu doğal kaynakların değeri arttığı ölçüde artacaktır. Doğu Akdeniz’de doğal kaynaklar üzerinde patlak verecek olası bir çatışmada Amerika’nın önde gelen müttefiklerine vereceği askerî destek, gelecekte çıkması muhtemel başka ihtilafları idare etmede temel teşkil edecektir,” deniyor raporda.
NEOKONLAR GOLAN PETROL YATAKLARINI OLTALAMAYA ÇALIŞIYOR
Raporda üzerine önemle işaret edilen bir diğer muhtemel çatışma da Suriye ve İsrail arasında. Konu İsrail devletinin Golan tepelerinde petrol arama-çıkarma için uluslararası şirketlere ruhsat vermesi ile ilgili. Hidrokarbon kaynakları bulunursa iki devlet arasında silahlı çatışma yaşanabileceği riski dile getiriliyor. Golan, 1967’de İsrail tarafından ele geçirildi ve 1981’de de İsrail kanunlarının yürürlüğe konmasıyla tek taraflı ilhak edildi.
Golan’da İsrail’den ihaleyi alan şirket, Genie [Cini] Oil and Gas adlı Amerikan firması. Genie Oil and Gas’in İsrailli tâli firması da Afek Oil and Gas. Afek’in arama sondajıyla açtığı kuyulardan elde edilen veriler yüklü miktarda petrole ve doğal gaza erişildiğini ortaya koydu. Sondajla erişilen rezervlerden bir kol 1,150 fit kalınlığında. Bu da dünya ortalamasının 10 katı ediyor. Afek’in idarî jeoloğu Yuval Bartov, The Economist dergisine verdiği röportajda Afek’in milyarlarca varil petrol potansiyeli olan rezervler bulduğunu söyledi.
Afek’in ana firması Genie Petrol ve Gaz’ın öz sermayedarları arasında küresel medya baronu Rupert Murdoch var. Murdoch, 2010’un sonlarına doğru Lord Jacob Rothschild ile birlik olup Genie’nin %5.5’ini aldı. Ortalama 11 milyon dolar ediyor.
Lord Rothschild, RIT (Rothschild Investment Trust) Capital Partners adındaki şirketin başında bulunuyor. Rothschild Yatırım Bankası ile ortaklığı olan RIT Capital Partners 3.4 milyar dolar çapında bir yatırım fonu. RIT Capital’ın yatırım yaptığı alanlar borsa, borç piyasaları, emlak, altın ve petrol sektörü, bir de kendilerinin dediği üzere “enerji, kaynaklar, mâlî hizmetler, teknoloji, medya ve telekomünikasyon gibi derin bilgiye sahip olduğumuz sektörler.”
Murdoch, News Corporation’ın sahibi. 2013’te News Corp ve 21st Century Fox olarak ikiye bölünmeden önce dünyanın en büyük ikinci medya kuruluşuydu. Rupert Murdoch halen News Corp’un icra kurulu başkanı ve 21st Century Fox’ın da icra kurulu eşbaşkanı. Diğer eşbaşkanlar da oğulları Lachlan [Laklın] ve James. Bu sıfatlarıyla Murdoch İngilizce medyasında baskın bir güç. Bunlardan bazıları İngiltere’de The Times ve The Sun gazeteleri ile BSkyB; Amerika’da Fox News kanalı da dahil Fox’ın bütün kablolu yayın kuruluşlarının yanısıra Dow Jones, The Wall Street Journal, New York Post ve National Geographic; ve Avustralya’da The Daily Telegraph, Herald Sun ve The Australian gazeteleri.
Murdoch, neden Genie Petrol ve Gaz’a yatırım yaptığı sorulduğunda şöyle diyordu: “Genie Enerji’nin teknolojisi ve geniş alanlarda kaya petrollerini çıkarma görevine hâsıl olması yeni petrol üretiminin büyük bir bölümünü Amerika, İsrail ve diğer Batı kökenli demokrasilere taşıyarak küresel bir değişimi, jeopolitik paradigmanın değişmesini teşvik edebilir.”
Başbakan Cameron’ın küresel medya baronu Murdoch ve diğer üst düzey News Corp yetkilileriyle yakın ilişki içerisinde olduğu ve ikisinin kapalı kapılar ardında defalarca görüştüğü Leveson soruşturmasıyla orta çıktı.
Murdoch ve Rothschild aynı zamanda Genie’nin stratejik danışma kurulunda da bulunuyor.
Diğer kurul üyeleri arasında Larry Summers (Obama’nın Milli Ekonomi Konseyi eski başkanı), James Wolsey (CIA eski müsteşarı, NSA müteahhit firması Booz Allen Hamilton’ın eski başkan yardımcısı, neokoncu Demokrasileri Savunma Derneği başkanı, Müslüman karşıtı nefret gruplarından Gatestone Enstitüsü danışman kurulu üyesi, muhafazakar İngiliz düşünce kuruluşu Henry Jackson Society grubunun uluslararası destekçilerinden), Bill Richardson (Clinton dönemi Enerji Bakanı, eski New Mexico Eyalet Başkanı ve Obama’nın Ticaret Bakan adayı) ve Dick Cheney bulunuyor.
SURİYE’Yİ PARÇALAYARAK PETROL TEPE NOKTASI KAPMACA
Genie Oil and Gas’in bir diğer tâlî şirketi de American Shale Oil (Amerikan Kaya Petrol). American Shale Oil, Fransız Total SA ortaklığı ile kuruldu. Total, Esad yönetiminin Şam’da ev sahipliği yaptığı 2010 uluslararası petrol ve doğal gaz fuarının sponsorlarındandı. American Shale Oil (AMSO), 3 trilyon varil petrol bulunduğu tahmin edilen Colorado eyaletindeki Yeşil Nehir Deltası’nda faaliyet gösteriyor.
Şirket, websitesinde Amerika ve İsrail’de bulunan henüz işlenmemiş petrol ve doğal gaz kaynaklarına yoğunlaşmasındaki mantığı sıra dışı bir açıklıkla duyuruyor: “petrol üretiminin tepe noktasına varması Amerika ve dünya için çok büyük sorun teşkil etmektedir. Bu sorunun ileride sebep olacağı ekonomik, toplumsal ve siyasi maliyeti önlemek için agresif müdahale şarttır.”
Genie Enerji’nin yan kuruluşunun websitesinden bir sayfa
Bu açıklama bize oldukça net gösteriyor ki, Genie Energy çıkarları doğrultusunda petrol üretiminde zirveye varıldığı gerçeğini kabul ediyor; petrolcüler bu gerçeği genelde reddetseler de. Petrolde tepe noktası teorisi, dünyada petrolün biteceğini iddia etmiyor. Konvansiyonel üretim azaldıkça kolay erişilen ucuz petrol dönemi son bulurken, zor erişilen ve pahalı petrol dönemine geçişe işaret ediyor. Gizliliği kaldırılmış belgeler ve 2003 Irak işgalinde rol almış Amerikalı ve İngiliz politikacılar, petrolde tepe noktasına varıldığı endişesinin savaş planları yapan Bush ve Blair hükümetleri üzerinde etkileyici rol oynadığını teyit ediyor. Bu da şunu göstermektedir ki, Genie Energy’nin İsrail üzerinden Suriye’deki faaliyetleri “petrolde tepe noktası” endişesi sebebiyle dünyanın geri kalan petrol ve doğal gaz kaynaklarını kontrol etmek gibi uzun vadeli stratejik hedeflerle bütünleşmiş bulunuyor.
Genie Energy’nin Golan Tepeleri’nde petrol arama faaliyetlerinin meydana getirebileceği bir sonuç var ki Obama’nın itirazları olduğu görünüyor; o da Golan’ın tamamiyle İsrail’e katılması.
Kasım 2015 başlarında Nasıralı gazetecilerden Jonathan Cook’un bildirdiğine göre İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu 13 ay aradan sonra Barack Obama ile gizli bir görüşme yapmış ve Suriye’nin parçalanması önerisinde bulunmuştu. Görüşmelerden haberdar olan İsrailli yetkililere göre Netanyahu, İsrail’in Golan Tepeleri’ni yasadışı işgal etmesine Washington’un gecikmeli de olsa minnet duyması gerektiğini söylemiş ve Suriye’nin artık işlevini yitirmiş bir devlet olduğunu, dolayısıyla yeni denklemler üzerinde düşünmenin müsait olduğunu belirtmiş. Obama’nın yanıtı ilginç; Netanyahu’ya Suriye’nin parçalanması konusunda kesin bir cevap vermemiş. İsmi verilmeyen bir Beyaz Saray yetkilisi, Netanyahu konuyu gündeme getirdiğinde “sanırım Sayın Başkan cevap vermek istemedi. Netanyahu’nun da ne kadar ciddi olduğu kesin değildi,” diyor.
Böylece Suriye’nin parçalanmasına öncülük eden savunma, güvenlik, enerji ve medya içerikli Amerikan, İngiliz, Fransız ve İsrailli geniş ve güçlü bir çıkar birliği ilginç bir şekilde oluşmuş oluyor. Buradaki başlıca hedef çok geniş bir potansiyele sahip olduğuna inanılan Suriye ve doğu Akdeniz’in işlenmemiş petrol ve doğal gaz kaynaklarını kontrol etmek. Buna paralel olarak Amerika ve İngiltere’nin bölgede Rus ve İran nüfuzunu geriletme hedefi de var.
ABD İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı 2012 Jeolojik Mineral Araştırmaları Suriye Yıllığı’na göre iç savaş, Esad’ın yanına Rusya ve İran’ı alarak Suriye’yi Avrupa için doğal gaz geçiş noktası yapma hayalini suya düşürdü, berbat etti:
“2011 yazında İran, Irak ve Suriye iyi niyet sözleşmesi imzaladılar. Adına İslami Doğal Gaz Boru Hattı konan 5000 kilometrelik bir boru hattı olacaktı. Önerilen boru hattı, İran’ın Güney Pars sahasındaki doğal gazı Irak, Suriye ve Lübnan’a uzanarak Akdeniz’in altından Avrupa’ya taşıyacaktı. İran, İslami Doğal Gaz Boru Hattı’nın AB destekli Nabucco’ya alternatif teşkil edeceğini beyan etmişti. Nitekim Nabucco, Avrupa’nın doğal gaz talebini Türkiye ve Avusturya yoluyla karşılamak için tasarlanmıştı.”
Diğer alternatif ise Amerika tarafından desteklenen boru hattı projesiydi. Bu projede Kuzey Sahası olarak bilinen ve İran’ın Güney Pars Sahası ile çakışan Katar gazının taşınması teklif edildi. 872 trilyon kübik fit ile Kuzey Sahası, dünyanın bilinen en büyük üçüncü doğal gaz rezervlerine sahip. Hem Kuzey Sahası hem de Güney Pars tek başına dünyanın en büyük doğal gaz rezervini altında barındırıyor. Katar boru hattı Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye’nin üzerinden Avrupa’ya geçecekti.
Katar’ın Kuzey Sahası’nın geliştirilmesinde menfaat sahibi olan şirketlerin arasında Amerikan ExxonMobil ve Fransız Total de var. Önceden Esad rejimiyle Suriye karasularındaki kaynakları gözlemlemek için kontrat imzalamış olan Fransa devlet destekli CGGVeritas, aynı zamanda Katar adına Kuzey Sahası’ndaki Duhan’da sismik araştırmalar yapmak için de kontrat imzalamıştı. Esad’ın Rusya destekli İran boru hattı projesine imzayı basmasıyla Suriye’de ihtilaf daha da arttı. İran-Suriye hattının 2016’da tamamlanması planlanmıştı.
ABD Jeolojik Araştırmalar raporuna göre, “savaş ve ardından gelen yaptırımlar Suriye hidrokarbon sektörü faaliyetlerini olumsuz etkiledi; geliştirme, keşfetme, ihraç, üretim ve dağıtım alanları olmak üzere. Savaş devam ettikçe Suriye’nin Irak, Akdeniz ve Avrupa ortasında önemli bir enerji (transit) geçiş noktası olma arayışı büyük ölçüde zarar gördü.”
IŞİD AKDENİZ’DEKİ MÜCADELEYİ ÖRTBAS ETME GÖREVİ GÖRÜYOR
Bunlara rağmen hattâ belki de sırf bu yüzden Rusya, çıkarları için bölgeye direk müdahil olma gereği duydu. Rus petrol ve doğal gaz şirketi SoyuzNefteGaz Eylül 2015’te Suriye’nin batı kıyılarında petrol gözlem çalışmalarına başladı. Yani, CGGVeritas’ın faaliyet gösterdiği aynı alanda. 2013’te Suriye ve Rusya arasında varılan anlaşmaya göre SoyuzNefteGaz 90 milyon dolar yatırımla işe başlayacaktı. Rusya’nın Suriye’de artan orandaki askerî varlığı IŞİD’e karşı gerekçe gösterilse de, Esad’ı kendi kendini koruyabilen ve İran’la müttefik bir mini-Alevi devletine hazır tutmak amaçlı olduğu görünüyor. Türkiye Rus jetini düşürdükten sonra Putin’in Türkiye’yi IŞİD’den petrol satın almakla suçlayan demeçleri terör antitesi IŞİD’in nasıl da askerî müdahale için bahane yapıldığını gözler önüne seriyor.
INSURGEIntelligence’ın önceden bildirdiği gibi Türk hükümeti ve istihbaratından üst düzey yapılar, açıkça İslamcı terör gruplarına destek oldular; IŞİD de dahil olmak üzere. Bu da, petrolün karaborsada satılmasının önünün açılmasıyla yapıldı.
Peki neden Vladimir Putin Türkiye’yi IŞİD’e destek vermekle suçlamadan önce Rus pilotun öldürülmesini bekledi?
Hemen hemen hiç şüphe yok ki Putin Avrupa’ya doğal gaz aktarım noktasına dönüşmeye başlayan Türkiye’yle ilişkileri muhafaza etmeyi daha uygun bulmuştu, önceleri. Putin ve Erdoğan, Türk Akımı olarak bilinen mültimilyar dolarlık doğal gaz boru hattı döşemeyi planladılar. Rusya-Türkiye gaz hattı diplomatik krizden ötürü iptal edildi.
Amerikan, İngiliz ve Fransız askerî operasyonları da benzeri bir şekilde düzensizdi. Açıklanamaz bir biçimde IŞİD’in Türkiye’ye giden erzak ve mühimmat yolları kesilemedi. IŞİD’in petrol kaynakları bombalanamadı, petrol taşıyan tırlar da dahil. Bununla birlikte IŞİD’e karşı karada savaşan en etkin ve laik güç olan Kürtler yeterince silahlandırılmadı.
ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin öncelikli stratejisinin IŞİD’in Suriye’de yayılmasına sadece set çekmek olduğu daha net bir şekilde görülebiliyor. Nitekim Obama, Paris saldırılarından bir kaç gün önce yaptığı açıklamada “öncelikli amacımız başından beri IŞİD’in önünü kesmekti, durdurmaktı ve onları durdurduk. Irak’ta kendilerine sağlam bir zemin oluşturamadılar. Suriye’den de geldikleri gibi gidecekler. Karada IŞİD’in sistematik ilerleyişini görmeyeceksiniz” dedi. Ne var ki bu strateji, yukarıda işaret ettiğimiz gibi neokonların savunma ve enerji sektörü alanındaki ortak çıkarları doğrultusunda açıkça desteklediği Irak’ın ve Suriye’nin fiilen parçalanması hedefiyle tutarlı yol alıyor.
Rusya, IŞİD’e karşı savaş adı altında bölgedeki varlığını arttırdıkça, Amerika, İngiltere ve Fransa da Suriye’de askerî olarak adım atacak yer kapmanın mücadelesini veriyor. En uygun şekilde konuşlanıp savaş sonrasındaki ortamın tadını çıkarmak için verilen çabalar bunlar. ABD Jeolojik Mineral Araştırmalar Yıllığı’nda belirtildiği gibi, “güvenlik durumu bütün ülkede kötüleştikten sonra Suriye’den çekilen uluslararası yatırımcının çoğunun Suriye’den uzak durmaya devam edeceği bekleniyor, ta ki askerî ve siyasi çatışmalar çözümleninceye kadar.”
Rusya ve İran, Suriye’nin Akdeniz’deki henüz el atılmamış kaynakları üstüne (kumar) oynayarak Esad rejimi üzerinden Suriye’deki konumunu sağlamlaştırıyor. Bu bağlamda, Batılı güçlerin askerî operasyonlarını arttırması aynı anda ‘havuç ve sopa diplomasisi’ koyuyor ortaya. ‘Havuç’ ile amaçlanan, tehdit yoluyla Esad rejimini Batı’nın bölgedeki enerji yapısını dizayn etmesine imtiyaz verecek siyasi uzlaşıya boyun eğdirmek. ‘Sopa’ ile amaçlanan ise, Batı müttefiki Türkiye ve Körfez emirlikleri destekli isyancı gruplardan meydana gelen daha uyumlu kesimleri Esad’ın yerine getirmek. Bunları yaparken de en haşin en hastalıklı grup olan IŞİD’in önünü kesmek. Rusya ve İran’ı Akdeniz’in enerji zenginliklerinden mahrum bırakma odaklı ve kana bulanmış bu strateji, taraflardan hiç birini başarıya ulaştırmayacak gibi görünüyor.
Yakın geçmişe bakarak bu stratejinin geri tepeceğini söyleyebiliriz; hem de hiç öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen sonuçlar doğurarak.
Çeviren: Şahan YILMAZ


Yeni Şafak yazarı Cemile Bayraktar “müslüman ülke, tecavüz… fırsatçılığına soyunmayın, Amerika’da her iki dakikada bir kadın tecavüze uğruyor. Şimdi çenenizi kapatın” diye tweet atmış.
Anlaşılan, 20 yaşında tecavüze uğrayarak öldürülen Özgecan Aslan için ayağa kalkan kadınlar ister istemez cadıları da uykularından etmiş.
Amerika kıyaslaması yapan, meseleyi mini etek çözümü de pembe otobüs zanneden mini beyinli cadılar, tecavüzcüden sonraki ikinci derece kadın düşmanlığı suçu işlemekten “çeneleri kapatılarak” cezalandırılmalı. Cadıların diline biber gazı sıkmak her kadına “farz” olmalı, ki kurnaz diller şarka bile yönelemesin. Cadıların anladığı dilden konuşarak 5 maddeyle şimdi çenelerini kapatalım.
1. Mini Etek Mazeretine Cevap:
Dünyada tecavüzün en az olduğu yer mini eteğin en fazla giyildiği Japonya! Hatta her türlü suçun en az işlendiği yer, Japonya!
127 milyon nüfusuyla neredeyse iki Türkiye eder! Ne Avrupa’da ne de Amerika’da olan bir ülke. Demek ki ileri toplumlarla kendimizi kıyaslarken sadece Batı’ya bakmaya gerek yokmuş. Japon kadını ve genç kızı sadece mini etekli de degil; bakımlı da! Demek ki tahrik sebebi olarak cazibe aramaya da gerek yokmuş.
Üstelik mini eteğin en minisini giyen Japon hanımları saygıda da kusur etmiyor. Örf ve adetlerine bağlılar. O örf ve adetler ki, %99’u Japon olan milletin en üst kimliği! Sorunlar yok mu? Elbette var. Cinsellikten uzaklaşıyorlar; evlenmiyorlar bile. Bu yüzden nüfusları düşüyor. Başka sorunlar da var ama suç oranı yok denecek kadar az. Ayrıca Japonya’da yaşayan yabancılar da suç işliyor.
2. ABD Kıyaslamasına Cevap:
Öncelikle Yeni Şafak yazarının dili şark kurnazı bir dil. Mağduru suçlayarak suçluyu aklayan bu çirkin fırsatçı zihniyet mutlaka ifşâ edilmeli.
Soralım: Acaba “iki dakikada bir” demek, “iki de bi” demek midir? Aynı “üç beş” dermiş gibi…
Düşünün: Kenan Evren’nin “kuracaksın meydana darağacını sallandıracaksın üç beş tane” fermanından 49 yargılı infaz çıkmıştı ve bu tür rakamlamalarla sayısız daha bir çok insan hayatı hiç olmuştu. Demek ki, “canım, Amerika’da da ikide bi tecavüz oluyo” ifadesinin ardından “susun!” emri koşa koşa gelip cümleyi tamamlamak zorunda. Üstelik konu polemiklere boğulup saptırılmakla kalmıyor sadece. Şark kurnazı fermanlarla nasıl onbinlerce 12 Eylül mağduru ‘üç beş’in içinde kaybolup insan hayatı değersizleştirildi ise, şark kurnazı tweetlerle Özgecan ‘iki de bir’in içinde kayboluyor ve mağduriyeti değersizleştiriliyor.
Ayrıca, Cemile Bayraktar’ın aritmetiği yalın anlamıyla okunduğu zaman Amerika’da her 1 saatte 30, 1 günde 720, 1 yılda da 262,980 tecavüz olması gerekir. Nüfusuna oranla her 100,000’de 82’yle açık ara dünya birinci olması gerekir Amerika’nın; ama yok böyle birşey!
Tecavüz suçlarında nüfusa oranla dünya birincisi her 100,000’de 66’yla İsveç görünüyor. Amerika’da bu oran 100,000’de 26. Rakam yine de yüksek. Fakat 318 milyon nüfusuyla dört Türkiye eden Amerika, homojen Japonya’nın tam tersine dünyanın en heterojen ülkesi. Sayısız etnik grup var ve hiçbiri tek bir Amerika’yı temsil eder durumda değil. En azından şu ana kadar tespit edilmiş 11 çeşit ABD’den söz edilebilir. Her olumsuz olayda Amerika’yı veya başka yerleri gündeme taşıyıp lâf yarışı yapmak Özgecan’ın kanını yerde bırakmak olur.
Doğrudur, dünyanın başka yerlerleri daha korkunç. Kongo’da cisimlerle yapılan kadın kırımı (femicide) yaşanmaktadır. Ama, daha kötü örneklerle kimse avutulmaz. Daha iyisi mümkün olduğu için öfke duyulur. Ne Kongolu kadınların ölümü Özgecan’ı geri getirir, ne de Özgecan’ın ölümü Kongolu kadınları geri getirir. Ayrıca Amerikalılar ve genel olarak Batılılar, “canım üçüncü dünyada da ikide bi tecavüz oluyo” diyerek meseleyi geçiştirmez. Onlar, konuyla ilgili olarak çocuk evliliklerine işaret ederler. Peki şu an toplumu anlamsız polemiklere sokmaya çalışan fırsatçılar neye işaret etmektedir?…
Yine doğrudur, Amerika’da da tecavüz var. Hatta Japonya’da taciz ve adam dövme gibi başka suçları işleyenler de özellikle Okinawa üssündeki Amerikan askerleridir. Bunlar ‘üç beş’ ay ‘talim ve terbiye’ edildikten sonra izin alırlar. Sivillerin arasına karıştıkları ilk yer kaçınılmaz olarak bar ve diskolardır. Yakın dövüş eğitimi almış aşırı testosteronlu Amerikan askeri doğal olarak kavga da eder taciz de eder.
Demek ki mesele mini etek ya da Amerika degildir; mesele mutlâkî erkekçiliktir.
3. Mutlâkî Erkekçilik:
Erkekliğin aşırı merkezîleşmesi bir tek Amerikan askerinin hormonlarında olmuyor. Erkeği mutlak merkezî otorite makamına oturtma işini çokça yapanlar, Batı’nın aksine üçüncü dünya ülkeleridir. Bunun en çok yaşandığı yer de Hint kıtasıdır.
Mahatma Gandi, “Hindistan’da iki tip köle vardır: biri Dalitler, diğeri kadınlardır” demişti. Pulan Devi’nin hayatını anlatan Eşkıya Kraliçe adlı film maalesef Gandi’yi çok doğrular! Hem Dalit hem kadın olmanın yükü hayat boyu tacizdir, istediğiniz kadar örtünseniz de…
Mutlâkî erkekçilikte herkes -kadın, çocuk, hayvan, bitki- erkek cinsin ekseni etrafında döner. Söz konusu cins üniterdir, muktedir Tanrı makamında oturur. Böylece insanlıktan çıkmış ve başka bir yaratık hâlini almıştır. Bu yaratık, kadın, çocuk ve hayvanın yanı sıra başka erkeği de dövebilir, dahası öldürebilir, daha fazlası tecavüz de edebilir. Bu zihniyet dayakla kendini tatmin eder, cinayetle adalet arar, tecavüzle de kendini ödüllendirir.
Özetle tecavüz köleci-işgalci monopol erkekçiliğin doruğu, en ileri aşamasıdır. Bir cinsten put yaratma ve ona başta kadın olmak üzere tüm canlıları kurban etme ritüelidir. Böylesi bir ritüelde, erkeklik artık putlaşmıştır. Putlaşmış erkeğe tapmak için sadece erkek cinsi olmak gerekmez, cadı da olunabilir; cadı olmak için kadın cinsi olmak gerekmediği gibi. Yeter ki siz, ne yapıp edip bir şekilde mutlâkiyetçi yapıyı şark kurnazlığınızla kıvırtarak savunabilin; mâzeret arayarak üstü kapalı biçimde kurbânı suçlayabilin. Nitekim, ne mini etek ne Amerika ne de laik düzen kadın için tehlike arz eder. Tehlike tarih boyunca kölecilikten, feodaliteden ve mutlâkiyetçilikten geldi; gelmeye de devam ediyor.
4. Kadının Yeri:
Kadının yeri evi, otobüsü de pembe midir?
Acaba ev, otobüs ve örtünme tacize karşı alternatif midir? Kadının yeri evi ise evine ilk kapanması gereken İslamcı kadındır. Fakat türban mücadelesi İslamcı kadının sadece laik statükoyu değil İslamcı erkeği de karşısına alarak verdigi evden çıkma mücadelesiydi. Bir toplumsal entegrasyon mücadelesi olarak zaferine ulaştı da. Öyleyse türban zaferinin söylediği şu: örtünsün veya örtünmesin kadının yeri her yerdir! Her yerde güvende olmalı, hiçbir yerde zarar görmemelidir. Bunu sağlamak için mutlâkî erkekçiliğin önü kesilmelidir. Pembe otobüs de yine mutlâkiyetçi zihniyetin bir lûtfudur. Yeri her yer olan kadının alanını daraltma çabasıdır.
Toplumun silahlanması ve idam cezası ise çok tartışmalı bir konu. Suistimale açık. Cadıların işine gelebilir. Kadınların tecavüzcü yaratıklara karşı verdiği mücadelede erkekler de, yani adam gibi adamlar da zarar görebilir. Star Gazetesi yazarı Elif Çakır gibiler Kabataş saldırısı gibi yalanları sistematik olarak erkekler aleyhine kullanıp güvensizlik ortamı yaratabilirler. Kadınların silahlanması uygulamaya konsa bile kısa vadeli bir çözüm olacaktır. İdam cezası ise gideni geri getirmeye yaramıyor. Özgecan’ın katiline idam istenmesi anlaşılır bir durum. Şu an toplum reaksiyon gösteriyor. Haklı bir reaksiyondur, fakat yine de reaksiyondur. İlerisi için uzun vadeli çözüm gerekir ve reaksiyonla bu olmaz.
5. Alternatif:
Uzun vadede çözüm, erkeğe aşırı yüklenen merkezî otoritenin dağıtılmasıdır.
Yani, eğitimle ve kanunlarla kadının, çocuğun ve hayvanın haklarının erkek hegemonyası aleyhine arttırılmalıdır. Bu güç dağıtımına demokratik özerklik de denebilir. Yavaş ve küçük adımlarla da uygulanabilir. Bu, erkeğin özgürlüğünü kısıtlamak değil tam aksine kadın, çocuk ve hayvan haklarıyla entegre ederek genişletmektir. Tecavüz olaylarını engelleyebileceği gibi, şark kurnazı kadın-erkek görünümündeki cadıların da uzun vadede çenelerini kapatabilir. Özgecan gibi bir tek can daha mağdur olmasın diye ayağa kalkanların bunları derinlemesine tartışması gerekiyor.
Yazar ŞAHAN YILMAZ
19/02/2015
Türkiye
TÜRKİYE’NİN SIĞINMACI SORUNU ÜZERİNE
Yeni Dünya Siyaseti
Günahkâr Satranç Taşları

GÜNAHKÂR SATRANÇ TAŞLARI
Salı, 10 Ocak 2017
AÇILIŞ…
Cübbeli Ahmet’in satrancın haram olduğunu söylemesi asla geçiştirilemez. Kim olursa olsun, her hangi biri zekâ oyunlarını afaroz etme cürreti gösteriyorsa sakın savunmaya geçmeyin, direk hücum edin. Hiç kimseye açıklama yapmak zorunda hissetmeden “Şah!” çekin. Çünkü odun kafalı Cübbeli’den satranç tahtasında sadece tahta olur. O yüzden üstündeki taşları put sanar. Dolayısıyla Cübbeli’nin kafasının üstünde satranç oynamak helaldir. Tahta sonuçta!
Bu bir hakaret bile değil. Cübbeli Ahmet, herşeyden önce bilmediği anlamadığı ve belki de hiç anlayamayacağı bir konu üzerine yorum yapmak gibi bir hatayı saçmalıkla birleştirip salaklık boyutuna taşımakla kalmadı, zekâ oyunlarını kumarla bir tutan fetvaları sıralayarak tam bir gerizekalık etti. Gidin sorun, “şu piyonu oynat bakalım, görelim” deyin. O piyon yerinden oynamayacaktır! Neden mi? Taşa dokunamayacaktır bile; 2017 dünyasında hâlâ Cahiliye Arapları’nın yaşadığını zannettiği için!…
Hazreti Muhammed 630’da Mekke’yi ele geçirip Kâbe’deki putları kıralı 1387 sene olmuş. Ridde olaylarının 633’te sona ermesinden, yani yalancı peygamberlerin yenilgisinden bu yana da 1384 sene geçmiş. Laik Türk’ün neresi pagan Bedevi?? Yoksa Cübbeli’nin derdi dindar Türk mü? “Dinine bağlı” bir Türk satranç taşlarına tapabilir mi veya kumar gibi kötü yollara düşer mi? Eğer Cübbeli’nin böyle bir endişesi varsa vay haline; daha oyun başlamadan mat olmuş demektir..
ŞAH!
Yobazlar şunu bilsin: tavla, okey veya pişti gibi şansa dayalı değildir zekâ oyunları, beden oyunları gibi spordur ve Alzheimer’s hastalığına iyi gelir. Fiziksel sporlar nasıl genelde top ile oynanıyorsa, zihinsel sporlar da genelde taşlarla oynanır. Başka türlü oynanmaz.
Zihinsel sporcu olmayabilirsiniz. Satranç bilmeyebilir, hatta sevmeyebilirsiniz. Ama satrancın mekruh, haram, hatta günah olduğunu söylerseniz ister istemez kendinizi tahtasının ortasında bulursunuz. Aslında bu bile bir olaya dahil olmak açısından ehven-i şer bir durum. Hiç dahil olamamak da var. Satrancı günah zanneden güruh, iddialı olduğu Orta Doğu sahasında yeniliyor olması şöyle dursun, güneş enerjisi rekabetinde yok bile. Yani piyon bile değiller! Cübbeli Ahmet, satranç taşlarının günahkârlığına gelene kadar bu konuya değinmek zorunda. Değinmiyor veya değinemiyorsa ya aklı yetmediğindendir ya da aşağılık kompleksindendir.
*****
Satranç, 4 Tümen anlamındaki “Çaturanga” adıyla Hindistan’da doğdu. Sonra İran’da “şatranc” adını aldı ve Müslüman Araplarla dünyaya yayıldı. Zamanla gelişime uğradı, taşların isimleri değişti ve günümüzdeki halini aldı. Günümüzdeki Kale Çaturanga’da Fildi, Fil de Deveydi. Çin oyunu Go, kuşatma üzerine kuruluyken satranç düşmanı imha etme üzerine kuruludur. Go sahasında daha fazla araziye hakim olan oyunu kazanırken satranç’ta “ya hep ya hiç” vardır; üstün durumdayken bir hatayla mat olabilirsiniz.
32 cengâverin dizildiği sahada Şah, karargah ve takviye kuvveti gibidir. Piyonlar halktan seçilen piyadeler, Filler tank, Atlar topçu birlikleri, Kaleler yardımcı komando, Vezir de elit komandolar gibidir. Ama sahanın düzlüğüne aldanmayın. Her hamle muharebe meydanının coğrafyasını da topoğrafyasını da dönüşüme uğratır. Ovalar, çöller, dağlık bölgeler, dar geçitler, bataklıklar, hepsi oradadır.
Stresli bir oyundur, sinir bozar, nâdiren kavga bile çıkar. Çünkü 64 karenin üstünde sadece oyuncunun askerleri yoktur. Oyuncunun kendisi de er meydanındadır Şah olarak. Böylece Şah, oyunun hem beyni hem de kalbidir. Bu da şu demek: satranç, geometrinin somutluğunda olduğu kadar konsept olarak soyut açıdan da düşünülmelidir.
Nitekim, Şah da dahil bütün taşlar hareket kabiliyetleriyle kimlik kazanmış kavramlardır aslında. Piyon olmak sadece düz gitmekse, her yere gidebilmek Vezirliktir. Taşların birbirinden farklı fonksiyonları ve misyonları şekillerle ifade edilmiştir. Yani satrancın şekilciliği paganlıkta değil kavramsallığında yatıyor. Bu gerçeği değiştiremezsiniz. Zaman içinde “Geçer Piyon” ya da “Rok Yapmak” gibi reformlar getirebilirsiniz, ama kaideyi bozamazsınız. Çünkü güç kavramı satrançta da uluslararası ilişkilerde de ve nihayet hayatta da hareket kabiliyetiyle ölçülür. Kuvvetli olan kuvvetsize kıyasla daha hareketli olandır.
Fakat hareket kabiliyeti sonsuz değildir. Kuvvetlinin de zayıf noktaları vardır. Kabiliyeti dışında kalan ulaşılmaz alanlardır bunlar. Her yere dikey ve yatay yol alan 5 puanlı Kale, 3 puanlı Fil gibi çapraz koşamaz. İkisinin işini tek başına yapabilen 9 puanlı Vezir ise, yine 3 puanlı At gibi L şeklinde gidemez. Öyleyse güç, sadece kuvvetten ibaret değil. Etkinlik faktörü de çok önemli. Örneğin, stratejik konumdaki bir Piyon, pasif bir Kaleden daha değerli olabilir. Bu, etkinliğin mikro boyutudur ve hamleden hamleye değişkenlik gösterir.
Etkinliğin mikro boyutu kadar makro boyutu da vardır, sübjektif koşullar kadar objektif koşullar da mevcuttur. Örneğin, Piyon açılışları sonrası “orta oyun” adı verilen yakın dövüşlü ve çok taşlı saha, Atın Filden daha etkili olduğu objektif ortamdır. “Oyun sonu” adı verilen ve taşların tasfiyesiyle açılan saha ise, Filin Attan daha etkili olduğu ortamdır. Bir başka deyişle, sağlam şartlar satranç tahtasında da sağlam tahliller gerektirmektedir.
VE MAT’A DOĞRU
Bu konuyu neden mi konuşuyoruz?
Yobazlığın dünyanın çeşitli bölgelerinde hortladığı şu günlerde ulus devletler, laiklik, kadın hakları gibi hayatı etkileyen kavramlar sürekli baskı altında. Daha başka şeyler de, ama makro veya mikro olmayan şeyler de baskı altında; içki içme hürriyeti gibi mesela. Konular derin olunca tartışmaya açılıyor. Örneğin, yobazlık Suriye’de hedef olarak ulus-devleti seçince çokboyutlu felaket yaşanıyor ve konu üzerinde ciddi kafa yoruluyor. Konular sığlaştığı oranda yobazlık da o kadar gülünç hale geliyor. Örneğin, Ensar Vakfı’ndaki çocuk istismarına ses etmeyenler yılbaşı kutlamalarını koro halinde kınıyor. Yobaz, hem ikiyüzlülüğü hem de mantıksızlığıyla karşımıza dikiliyor.
Ama iş, zekâ oyunlarının özellikle de satrancın lanetlenmesine kadar geldiyse hücüm etmek farz oldu demektir. Açın ağzınızı yumun gözünüzü. Çünkü, okumuş zır cahillere karşı satrancı savunamazsınız. Aksine, satrançla karşı saldırıya geçersiniz. Daha doğrusu, karşı saldırıya geçmekle onlarla satranç oynamış olursunuz.
Oyunun acemisi olsanız bile sonuçta Osmanlı tokadı yiyecekler bellidir. Bir Piyonun tırnağı bile etmeyen cübbeli cübbesiz tüm dangalaklar, bilim ve teknolojinin zihin geliştirdiği o 64 karenin matematiğinde sürekli mat olup tahtaya dönüşecekler. Odun kafalar yanıp kül olurken tabii ki taşlar sapasağlam yerinde kalacak, Piyonlar da Vezir’e çıkacak.
ŞAHAN YILMAZ
-
Doğu Avrupa7 yıl ago
UKRAYNA’DA NEDEN OLAYLAR OLUYOR?
-
5 yıl ago
2016 Amerikan Seçim Sonuçları Üzerine III
-
Yeni Dünya Siyaseti4 yıl ago
Günahkâr Satranç Taşları
-
ABD ve Kanada5 yıl ago
2016 Amerikan Seçim Sonuçları Üzerine II
-
Afrika5 yıl ago
Nijeryalı Rehine Kızlar ve Önemli Sorular
-
Yeni Dünya Siyaseti5 yıl ago
2016 Amerikan Seçim Sonuçları Üzerine I
-
Avrupa4 yıl ago
Charlie Hebdo Sonrası ve Batı
-
Asya5 yıl ago
Duyarlı Türk’e Vietnam’ı Tanıtmak